Batman Ağır Ceza Mahkemesi 07.06.2011 tarihinde Sanık …. hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan 275-220 Sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK.’nın 103/1, 103/6, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.

Hükmün temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesi 27.05.2014 tarihinde 7956-7045 sayı ile;

Cebir, tehdit veya hile gibi iradeyi etkileyen herhangi bir hal olmaksızın nitelikli cinsel istismarda bulunan sanığın, bu eyleminden dolayı kastettiğinden daha farklı ve ağır olan ruh sağlığı bozulması neticesinin meydana geldiği, TCK.’nun 23. maddesi uyarınca kişinin gerçekleşen fakat kastetmediği bu neticeden sorumlu tutulabilmesi için en azından taksirle hareket etmiş olması gerektiği, somut olayda, sanığın dosyaya yansıyan sosyal ve kültürel durumu, eğitim düzeyi, mesleki tecrübesi, kişisel özellikleri, tarafların yaşları ve cinsel istismar eyleminin nitelikli halinin zora dayalı olmayan şekilde gerçekleşme biçimi nazara alındığında, ağır netice olarak ortaya çıkan mağdurenin ruh sağlığındaki bozulmanın sanık tarafından öngörülemeyeceği ve taksirle dahi hareket etmesi söz konusu olmadığından, sanık hakkında TCK’nun 103/6. maddesinin uygulanmaması gerektiği gözetilmeyerek fazla ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verdi.

Yargıtay C.Başsavcılığı 20.08.2014 tarihinde 293321 sayı ile; özetle Yüksek Daire’nin TCK.’nun 23. maddesi hükmünü nazara alarak TCK’nun 103/6. maddesinin sanık hakkında tatbik edilemeyeceği konusundaki yorumunun kanun koyucunun amacı ve kanun metninin aradığı koşullar ile örtüşmeyen bir yorum olduğu değerlendirilmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurdu.

Yargıtay 14. Dairesince 29.01.2015 gün ve 7974-779 sayı ile itiraz nedenleri yerinde görülmeyince dosya, Ceza Genel Kuruluna gönderilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 27.03.2018 tarihinde 2015/14-255 E. 2018/120 K. sayılı ilamı ile özetle;

“…küçük bir yerleşim yerinde yaşayan ve henüz 17 yaşının içinde olup mağdureden sadece 2 yıl 3 ay büyük olan sanığın içinde bulunduğu sosyal ortam, eğitim düzeyi ve kişisel özellikleri gözetildiğinde, mağdure ile cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı hal olmaksızın girdiği cinsel ilişki sonucunda mağdurenin ruh sağlığının bozulacağını öngöremeyeceği ve TCK.’nun 23. maddesi gereğince ortaya çıkan bu ağır neticede taksir derecesinde dahi kusurunun bulunmaması sebebiyle cezasının TCK’nun 103/6. maddesi kapsamında artırılamayacağı, ancak ruh sağlığının bozulması şeklinde ortaya çıkan zararın TCK’nun 61. maddesi uyarınca sonuç ceza bakımından sanığın kazanılmış hakkı gözetilmek suretiyle cezanın bireyselleştirilmesinde dikkate alınması gerektiği kabul edilmelidir. ” şeklindeki gerekçesi ile

  1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının; Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı hal olmaksızın 15 yaşından küçük mağdure ile ilişkiye giren sanığın, zora dayalı olmayan bu eyleminden dolayı ortaya çıkan mağdurenin ruh sağlığındaki bozulmadan sorumlu tutulup tutulamayacağına dair uyuşmazlık bakımından REDDİNE,
  2. Ruh sağlığındaki bozulmadan sorumlu tutulamayacağı sonucuna ulaşılması halinde Özel Daire uygulamalarına göre ruh sağlığının bozulması şeklinde ortaya çıkan zararın TCK.’nun 61. maddesi uyarınca sonuç ceza bakımından sanığın kazanılmış hakkı gözetilmek suretiyle cezanın bireyselleştirilmesinde dikkate alınmasının gerekip gerekmediğine dair uyuşmazlık konusu bakımından DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,
  3. Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 27.05.2015 gün ve 7956-7045 Sayılı bozma kararına “Ruh sağlığının bozulması şeklinde ortaya çıkan zararın TCK.’nun 61. maddesi uyarınca sonuç ceza bakımından sanığın kazanılmış hakkı gözetilmek suretiyle cezanın bireyselleştirilmesinde dikkate alınması gerektiğinin gözetilmemesi” ibaresinin EKLENMESİNE karar verdi.

Yani Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre; olayın özelliklerine göre; sanığın mağdure ile cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir hal olmaksızın cinsel ilişkiye girdiği ve sonucunda mağdurenin ruh sağlığının bozulacağını öngöremediği kabul edilirse TCK.’nun 23. maddesi gereğince ortaya çıkan bu ağır neticede sanığın taksir derecesinde dahi kusurunun bulunmaması sebebiyle cezasının TCK’nun 103/6. maddesi kapsamında artırılamayacağı, ancak ruh sağlığının bozulması şeklinde ortaya çıkan zararın TCK.’nun 61. maddesi uyarınca sonuç ceza bakımından cezanın bireyselleştirilmesinde (alt sınırdan uzaklaşılması şeklinde) dikkate alınması gerektiği kabul edilmiştir.