TSK.’da görev yapan şüpheli H.K 15.07.2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında Gölbaşı CBS ’ı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 25/07/2016 tarihinde gözaltına alındı.

26/07/2016 tarihinde ifadesi alınan şüpheli H.K, Gölbaşı CBS’ınca, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan tutuklanması istemiyle 26/07/2016 tarihinde Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk edildi.

Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği 26/07/2016 tarihinde “Şüpheliler hakkında soruşturma yürütülen anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu yönünden katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin yasal anlamda var sayılması, şüphelilerin tüm evrak içeriğine nazaran yoğun ve kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu atılı suç için kanunda öngörülen cezanın nevi ve süresi ile şüphelilerin sosyal durumu nazara alındığında şüpheliler hakkında kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgularının bulunduğunun kabulünün gerektiği, henüz delillerin toplanmamış olması, buna göre delillerin karartılma şüphesinin bulunduğunun kabulünün gerektiği anlaşılmakla ve özellikle kanunda öngörülen cezanın nevi ve süresine göre şüpheli hakkında duruma uygun ve yeterli ölçüde tedbir mahiyetinde olabilecek adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına olanak bulunmadığı değerlendirilerek ve işin önemi verilmesi beklenen ceza ile ölçülülüğün bulunduğu..” şeklindeki gerekçe ile şüpheli H.K’nın tutuklanmasına karar verdi.

Şüpheli H.K’nın anılan karara itiraz etmesi üzerine, itirazı inceleyen Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği 18/08/2016 tarihli kararıyla itirazın reddine karar verdi.

Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliği 07/10/2016 tarihinde şüpheli H.K’nın tutukluluk hâlinin devamına karar verdi, anılan karara yapılan itirazı da Ankara Batı 1. Sulh Ceza Hâkimliği 26/10/2016 tarihinde kesin olarak reddetti.

İtirazın reddine ilişkin karar şüpheli H.K’ya  07/11/2016 tarihinde tebliğ edildi.

Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 23/11/2016 tarihinde mevcut delil durumu itibariyle tahliyesini talep etmesi üzerine şüpheli H.K Ankara Batı 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/11/2016 tarihli kararıyla tahliye edildi.

Şüpheli H.K -hakkındaki soruşturma devam ettiği sırada- 23/11/2016 tarihinde; “suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiği, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle AYM’ye bireysel başvuruda bulundu.

Başvurucu H.K’nın 2016/60589 no.lu bireysel başvurusunu inceleyen Anayasa Mahkemesi 31125 sayı ve 12.05.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 27.02.2020 tarihli kararı ile;

Özetle;“…tutuklama kararında başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna değinilmiş ancak bu somut olguların neler olduğu açıklanmamıştır.Anayasa Mahkemesinin istemi üzerine Savcılık tarafından gönderilen belgeler ile UYAP üzerinden incelenen soruşturma dosyasında yer alan bilgi ve belgelerde yapılan inceleme sonucunda başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtilerin soruşturma mercilerince ortaya konulamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.Anayasa Mahkemesi daha önceki pek çok kararında olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesinin suç işlendiğine dair belirtilerin varlığı ortaya konulmadan gerçekleştirilen tutuklamaları meşru kılmadığına, suç işlendiğine dair belirti olduğu ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasının durumun gerektirdiği ölçüde bir müdahale olmadığına karar vermiştir.Somut olayda bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenle -Anayasa’nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde- Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” şeklindeki gerekçe ile

Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA K…Ö… ve S. M.’in karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

Başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE…karar verdi.

Yukarıda yer verilen karar 5271 sayılı CMK.’nın 141/1,a maddesinde öngörülen haksız  tutuklama nedeniyle tazminat yolu tüketilmediği halde başvurunun kabulüne karar verilmesi bakımından oldukça önem arz etmektedir.

Özgürlüğünüz değerlidir.

Av. Alper SARICA